Taptuk Emre Kimdir
Taptuk Emre, mutasavvıf ve Bektaşi dervişi, Yunus Emre’nin mürşidi. Horasanlı olup Cengiz Han baskısı sıralarında Anadolu’ya gelmiştir. 1210 ile 1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin halefidir. Söylenceye göre Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre’yi yetiştirme işini Taptuk Emre’ye bırakır. Tarihçilerin “koyu (aşırı) Bâtınî” dediği Taptuklular, Taptuk Emre adlı Türkmen babasının çevresinde oluşan kitlelerde birleşiyorlardı. Taptuk Emre’den itibaren Anadolu’da bir “Taptuklular” topluluğunun varlığına rastlanır. Nallıhan Taptuk Emre dergâhına kırk yıl odun taşıyan derviş Yunus, taptukluların yetiştirdiği en büyük ozan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Taptuk Emre’nin mezarı, Ankara ili, Nallıhan ilçesi, Emrem Sultan Köyü’nde bulunmaktadır. Bununla birlikte Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camisi’nin bahçesinde Yunus Emre’nin ve Taptuk Emre’nin mezarları vardır. Mezarların gerçek yeri belli olmamakla birlikte tarih araştırmacıları Karaman ve Eskişehir olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir.
İskender Pala’nın “Od” isimli romanında Tabduk Emre’den de bahsedilmektedir.
Tapduk Emre, günümüzde Aksaray olarak adlandırılan İç Anadolu bölgesinde yaşamıştır. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlâna ile aynı çağda yaşamıştır. Tapduk Emre ile ilgili bilgiler oldukça azdır. Hâlbuki Tapduk Emre, Yunus Emre’nin hocasıdır. Yunus Emre gibi bir Ulu şahsiyeti yetiştirmiştir. Bu manada o, dergâh sahibi bir pir, rehber ve mürşittir. Büyük ihtimalle Yunus Emre kadar gelişen olmasa da, o başka aydınlatıcılar, gönül erenleri yetiştirmiştir. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli ile aynı çağda yaşamış ve o Ulu Hünkâr ile ilişkiler geliştirmiştir.
Rum erenleri, Hacı Bektaş Veli’ye giderken Emre’ye “haydi sen de bizimle gel”, dediler. Emre, çok güçlü bir erdi. “Dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş adında bir er görmedik”, dedi ve Hacı Bektaş’a gitmedi. Emre’nin sözünü Hünkâr’a ilettiler. Hünkâr, Sulucakarahöyük’te Kadıncık Ana’nın evine yerleşince, çeşitli bölgelerden gelen muhipler, müritler ıhtırılmaya başlandı. Bu arada Hünkâr, Saru İsmail’i gönderip Emre’yi çağırttı. Emre yanına gelince Hacı Bektaş, “siz, dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş adında bir kimse görmedik demişsiniz, siz o nasip veren elin bir nişanesi/işareti olduğunu da bilir misiniz?”, diye sordu. Emre, “o divanda bir yeşil perde vardı, onun ardından bir el çıktı, bize nasip verdi. O elin avucunda güzel, yeşil bir ben vardı, şimdi bile görsem tanırım”, dedi. Bunun üzerine Hacı Bektaş elini açtı. Emre, Hacı Bektaş’ın avucunda o güzelim yeşil beni görür görmez üç kez “tapduk Hünkârım”, dedi. Bundan sonrada adı, Tapduk Emre kaldı. Emre başındaki tacı çıkarıp Hünkâr’a teslim etti. Hünkâr, tacını tekbirleyip giydirdi. O da izin alıp makamına döndü. Tapduk Emre bir Anadolu erenidir. Ehlibeyt öğretisiyle onlarca derviş yetiştirmiştir. Bunlar arasında ünü günümüze kadar gelen ve düşünceleri ile bütün insanlığı kucaklayan Yunus Emre de vardır. Yunus isminde çiftçilikle geçinen çok fakir bir adam vardı. Bir sene kıtlık oldu. Daha da fakirleşen Yunus, bir çok kerametlerini duyduğu Hacı Bektaş-ı Veli’den yardım almak fikrine düştü. Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha geldi. Pirin ayağına yüz sürerek hediyesini verdi ve bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş-ı Veli ona lutf ile muamele ederek, bir kaç gün dergahta misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pir’e Yunus’un acelesini anlattılar. O da “Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi? diye haber gönderdi. Gafil Yunus buğday istedi. Bunu duyan Pir “isterse o alıcın her tanesine nefes edeyim dedi Yunus buğdayda ısrar ediyordu. Hacı Bektaşi üçüncü kez haber gönderip “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim dedi. Yunus tekrar buğday isteyince hatanın büyüklüğünü anlayıp pişman oldu. Derhal geri dönerek kusurunu itiraf etti. Hacı Bektaş onun kilidini Tapduk Emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyledi. 1 Fırsat kuşunu kaçıran Yunus o himmete kavuşmak için tam kırk yıl Tapduk Emre dergahında hizmet etti. İşte Yunus’u asırlardır gönül Sultanı yapan bu himmettir. Eli böğründe dönen Yunus yüzgeri gider Tapduk’un kapısına. Tapduk’a adeta kul olur. Yıllar yılı şeyhine odun taşır. Yıllar yılı ondan feyz alır. 0lgunlaşır ye pişer. Yunus’un Şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğrisi bulunmaması Tapduk’un gözünden kaçmaz. Sonra Yunus’a odunluktaki odunları gösterir: ”A Yunus, der. Bakıyorum, dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Meraklandım. Acaba Ormanda hiç eğri odun yok mu?” Yunus Gülümser. tatlı tatlı, içten içe bir gülüş. Vereceği cevabı ne düşünmüş ne de hazırlamıştı. Öylece, dudaklarına geldiği gibi söyleyiverdi: “Ormanda eğri odun var olmasına var amma, Senin dergahından içeri odunun bile eğrisi giremez, efendim.” Yunus’un Sarıköy de yatmakta olduğu pek çok yazar, tarihçi ve araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Biz burada şunu ilave etmek istiyoruz. 0, şurada veya burada nasıl kabul edilse edilsin, Onun gerçek gömülü olduğu yer Türk Milletinin ve bütün Müslümanların cefakar ve vefakar göğsüdür. Bu Yunusu anlayabilmek ve anlatabilmek için yeter bir kanıttır.