Türkler arasında İslamiyet’in yayılmasında etkili olan şahsiyetler kimlerdir?

Soru-CevapKategori: Genel SorularTürkler arasında İslamiyet’in yayılmasında etkili olan şahsiyetler kimlerdir?
RuZGaR Staff sordu 4 yıl önce

1 Cevap
Mhmmd Emn cevapladı 2 yıl önce

İslamiyet’in Türkler Arasında Yayılmasında Etkili Olan Şahsiyetler

Türklerin Müslümanlaşmasında Allah sevgisi, Hz. Muhammed’e (s.a.v) gönülden bağlılık, sevgi, hoşgörü ve iyilikte bulunmayı tavsiye eden dervişlerin katkısı büyük olmuştur. İslam bilginlerinin (âlimlerin) ve Müslüman tüccarların da İslam’ın Türkler arasında yayılmasında katkıları çoktur.

1. Ebu Hanife

Gerçek adı Numan’dır. Lakabı İmam-ı Azamdır (Büyük Bilgin). Bütün Müslümanlar tarafından önemsenen fıkıh (hukuk) bilginidir. 689 yılında Irak’ın Küfe şehrinde doğdu. Bağdat’ta 767 yılında vefat etti. Hanefilik mezhebi onun fikirleri etrafında şekillenmiştir.

Hanefilik, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) söz ve davranışlarını aklın ilkeleri ışığında yorumlayan bir mezheptir. Ebu Hanife, hem ticaretle uğraşmış hem de ilmi çalışmalarına devam etmiştir. Öğrenci yetiştirmiş ve bilgisini halkla paylaşmıştır. Devletin yanlış uygulamalarının karşısında durmuş, haksızlıklar karşısında susmamış hep doğrudan yana olmuştur. Bu dürüst tutumu karşısında haksızlıklara uğramış, kendisine eziyetler yapılmıştır.

Ebu Hanife’nin en önemli özelliklerinden biri Kur’an ve sünneti açıklarken aklı ön planda tutmasıdır. O, fıkıh meselelerinin çözümünde belli bir usul belirlemiş ve bunu sistemli hale getirmiştir. Onun fikirleri Türkler arasında daha fazla yayılmıştır, imam-ı Âzam Ebu Hanife’nin fikirleri, öğrencilerinin çalışmalarıyla “Fıkhu’l Ekber” adlı bir kitapta toplanmıştır. Diğer kitapları ise şunlardır: El-Fıkhül-Ebsât, El-Âlim ve’l-müteallim, er-Risâle, el-Vasıyye. Bu eserleri, Selçuklu ve Osmanlı, medreselerinde ders kitabı olarak kullanmıştır. Türklerin İslam dinini anlamasında Ebu Hanife etkili bir kişi olmuştur.

Türklerin ve Arapların yaşadığı coğrafyada, Çin, Hindistan, Pakistan ve balkanlarda yaşayan birçok Müslüman Hanefi mezhebine bağlıdır.

2. Maturidi

Bugünkü Özbekistan’ın Semer kant şehri yakınındaki Matürid köyünde 852 yılında doğmuş, 944 yılında Semerkant’ta vefat etmiştir. Maturidi, doğduğu şehirde eğitim almış ve burada hocalık yapmıştır. Akaid (inanç ilkeleri), fıkıh (hukuk) ve tefsir (Kur’an’ın açıklaması) ilimlerinden çalışmalar yapmış, Ebu Hanife’nin yolu ve metodunu benimsemiştir. Başlıca eseri Kitabu’t-Tevhit ve Te’vilati’l-Kur’an’dır.

Maturidi, Kur’an ve hadisten yararlanarak inançla ilgili fikirler ortaya koymuş ve bu ekole Maturidilik denmiştir. Bu ekol Türkler arasında yayılmış ve etkili olmuştur. Türklerin dini anlayışını ve düşünce şeklini, Maturidi’nin akıl ve hoşgörüye dayalı dini anlama ve yorumlaması etkilemiştir. Aynı zamanda Maturidi dini anlama yöntemiyle birçok din bilginini de etkilermiş ve bu bilginler Maturidi’yle ilgili birçok eserler ortaya koymuştur.

Türkler islam’ı kabul ettikten sonra İslam’ı anlama, yorumlama ve anlatma konusunda Müslümanlara önderlik etmiştir. Türkler, İslam dünyasına birçok bilgin kazandırmış, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre gibi değerli kişilerin yetişmelerine katkı sağlamıştır.

Ebu Hanife ve İmam Maturidi’nin dini yorumlaması, Türkler arasında fikir birliğini sağlamış, Selçuklu ve Osmanlı gibi Müslüman Türklerin yönettiği büyük devletlerin oluşmasında katkı sağlamıştır

3. Ali er-Rıza

Peygamber Efendimizin soyundandır. On iki imamdan biri olan Ali er-Rıza 770 yılında Medine’de doğmuş 818 yılında şehit edilerek Horasan’ın Tus kentinde defnedilmiştir. Şehit edildiği Tus şehrine “Meşhed” (şehit edilen yer) adı, onun hatırasını yaşatmak için verilmiştir. Babasının adı Musa Kazım’dır. Hayatı, Mescid-i Nebi’de ilim öğrenmekle geçmiş büyük bir İslam âlimidir. Ali er-Rıza hadis, fıkıh ve tıp alanında yaptığı çalışmalarla ünlenmiştir. En önemli yapıtları Mûsned ve Sahifetü’r-Rıza adlı hadis eserleridir. Hadis derslerini babasından alan Ali er-Rıza, birçok insanın bilgisine başvurduğu bir bilgindir.

İslam’ın Türkler arasında yayılmasında katkıda bulunanlardan biri de Ali er-Rıza’dır. Bunun yanı sıra Türklerin yaşadığı coğrafyaya gelip İslam’ı anlatmış birçok ehl-i beytten (Peygamber Efendimizin soyundan gelen) kişiler vardır. O, Kur’an’ı ve sünneti çok iyi anlamış ve bildiklerini güzel ve sade bir dille Türklere aktarmıştır. Ali er-Rıza ahlâk ve faziletine dair verilen bilgilere göre iyi huylu, alçak gönüllü ve son derece cömerttir. Az yemiş, az uyumuş, daha çok ilim ve ibadetle meşgul olmuştur.

4. Ahmet Yesevi

Türk tasavvuf geleneğinin öncüsü olan Ahmet Yesevi, Türklerin manevi yaşamında önemli bir konuma sahiptir. Namı “Pir-i Türkistan” olan Ahmet Yesevi, Türk tasavvuf tarihinin başında yer alır. 1093 yılında Kazakistan’ın Çimkent “şehri yakınında bulunan Sayram kasabasında doğmuştur. 1167 yılında Türkistan’ın Yesi şehrinde vefat etmiştir. İlk eğitimini babasından almış; Kur’an, hadis ve tasavvuf ilmini ise dönemindeki büyük din âlimlerinden öğrenmiştir. Arslan Baba bunlardan biridir. Ahmet Yesevi, 1140 yılında Yesi şehrine yerleşerek insanları bilgilendirmeye ve İslam’ı yaymaya başlamıştır. Büyük bir etki alanına ulaşan Yeseviye Ocağı’nı kurmuştur.

Pir-i Türkistan’ın söyledikleri ve yazdıkları Orta Asya Türkleri arasında yayılmış ve bugünkü Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi devletlerde yaşayan Türklerin Müslümanlık anlayışının oluşmasına katkı sağlayan “Divan-ı Hikmet” adlı eseri ortaya çıkarmıştır. O, Müslümanlığı yeni tanıyan Türklere İslam dinini, tasavvuf yoluyla.ve anlaşılır bir dil kullanarak anlatmıştır.

Hoşgörü ve ahlaki değerlerin Türkler arasında yerleşmesini bu yolla sağlayan Ahmet Yesevi birçok öğrenci yetiştirmiştir. Onun öğrencileri Anadolu ve Balkanlarda İslam’ı en güzel şekilde yaşamaya ve anlatmaya çalışmış, böylelikle Türklerin buraları vatan edinmeleri kolaylaşmıştır. Çevresine örnek, hoşgörü ve sevgi kahramanı olan Ahmet Yesevi’nin talebeleri, İslam’ın farklı bölgelere ulaşmasına katkıda bulunmuştur.

5. Ahi Evran

Anadolu’da Ahilik adlı esnaf teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran, 1171 senesinde İran’ın batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy Kasabası ‘nda doğdu. Hacı Bektaş Veli ile yakın dostlukları bulunan Ahi Evran 1262 de Kırşehir’de vefat etti. Eğitimini ilk olarak Hoy kasabasında aldı. Daha sonra büyük âlimlerinden fen ve din ilimleri öğrendi. Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinin sohbetlerinde bulundu. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf ve tıp ilimlerinde kendini geliştirdi.

Kayseri, Konya ve Denizli gibi şehirlere giderek buralarda Ahilik teşkilatının kurulmasını sağladı. Ahilik mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergâhların kurulmasına çalıştı.

Osmanlı Devleti’nde esnaflar arasında Ahi Evran önemli bir yere sahipti. Esnafların şahı-piri olarak ünlenmiş ve şöhreti Anadolu, Bosna, Rumeli ve Kırım’a kadar yayılmıştı. Ahi Evran, Moğol saldırılarından kaçıp Anadolu’ya yerleşen tüccar ve esnafları biraraya getirmiş, onların dayanışmasını sağlamış ve birlik oluşturmalarına zemin hazırlamıştır. Sanatkârların daha kaliteli ürün ortaya koymalarında etkin rol oynamıştır.

Kırşehir’de kurulan Ahilik teşkilatı, Anadolu insanının ‘ meslek edinmesine yardımcı olmuş, demircilik, marangozluk ve deri işlemeciliği gibi mesleklerin gelişmesini sağlamıştır. Ahi Evran’ın, Anadolu halkına birlik olma, ahlaklı yetişme, eğitim ve meslek sahibi olma konularında önemli katkıları olmuştur.

6. Hacı Bektaş Veli

Büyük Türk düşünürü ve ozanı,gönül insanı Hacı Bektaş Veli, Horasan’ın Nişabur kentinde 1209 yılında doğmuş ve 1270 yılında Nevşehir’de, bugünkü Hacıbektaş ilçesine yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Babası Seyyit İbrahim Sani, annesi Hatem Hatun’dur. Hacı Bektaş Veli’nin asıl adının Mehmet olduğu bilinmektedir.

Çocukluğu ve gençliği Horasan’da geçen, Hacı Bektaş Veli örnek ve dürüst bir karaktere sahiptir. İlk eğitim ve öğreniminde Türkistan Piri lakabıyla anılan Hoca Ahmet Yesevi’nin okulunda temel dersler almış, ayrıca burada felsefe, matematik, edebiyat, sosyal bilimler ve fen bilimlerini öğrenmiştir. Küçük yaşlardan başlayarak kendini etrafına kabul ettirmiş ve Horasan erenleri arasında katılmıştır.

Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi ocağından kendisine verilmek için özel olarak bekletilen emanetleri alarak, Mekke’ye gidip hac görevini yerine getirmiştir. Dönerken Necef ve Kerbela’yı ziyaret edip Anadolu’ya yerleşmiştir.

Anadolu’da, tasavvuf yoluyla İslam’ın yayılmasında büyük katkısı olmuş. insanlara güzel anlaklı ve hoşgörülü olmayı öğretmiştir. Sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı Anadolu’da öğütlemiştir. O, yetiştirdiği öğrencilerini değişik ülkelere yollayarak İslam’ın yayılmasına katkıda bulunmuştur. Onun görüş ve düşüncesi, Anadolu genelinde Bektaşi Tarikatı olarak adlandırılmıştır. Ahilik teşkilatı içinde yer almış ayrıca Yeniçeri Ocağının piri olarak kabul edilmiştir.

Hacı Bektaş’ın düşünce sisteminde insan sevgisinin ve hoşgörünün önemli bir veri vardır. Hacı Bektaş, “İncinsen de incitme.” ve “Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen önce kendisi iyi olmalıdır.” diyerek başkalarına zarar vermemek gerektiğini vurgulamıştır, Kibir, bencillik, hırs, gurur gibi kötü davranışların ortadan kalkması için çalışmıştır.

“Eline, diline, beline sahip ol.” sözüyle ahlaki düşüncesinin temelini ortaya koymuştur. “Gelin canlar bir olalım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” sözüyle toplumdaki düzenin sağlamlaşması adına birlik ve beraberliğin önemine dikkat çekmiştir. O, toplumda hoşgörü, birlik, beraberlik ve sevgiyi tasavvufi düşünce yoluyla anlatmıştır.

7. Mevlânâ Celâleddin-i Rumi

Asıl adı Muhammed Celâleddin olan Mevlânâ. 1 207 yılında hu günkü Afganistan topraklarında ver alan Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Mevlana ve Rumi, kendisine sonradan verilen isimlerdir. Mevlana’nın annesi, Belh Emiri Rükned-din’in kızı Mümine Hatun’dur. Babası, Sultanü’l-Ulema (Âlimlerin Sultanı) unvanı ile tanınmış, Muhammed Bahaeddin Veled’dir. Mevlânâ, 1273 yılında Konya’da vefat etmiştir.

Mevlana beş yaşlarındayken ailesiyle Belh şehrinden ayrılmıştır. Babası hac yapma niyetiyle yola çıkmış Nişabur, Bağdat ve Küfe yoluyla Mekke’ye ulaşmıştır. Hac ibadetini yaptıktan sonra dönüş yolu üzerinde bulunan Şam’da bir süre kalıp oradan Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yoluyla Karaman’a (Lârende’ye) gelip yerleşmişlerdir. On yıl süren bu yolculuk sonrasında yedi yıl Karaman’da kalmışlardır. Mevlana 1225 yılında Şerafeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlenmiş bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu olmuştur.

Mevlana’nın ailesi, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat‘ın daveti üzerine Konya’ya gelip yerleşti. Burada öğretmenlik yapan Bahaeddin Veled 1231 yılında vefat etti. Mevlana babasının yerine geçerek öğrenci yetiştirmeye başladı. 1244’te Konya’ya gelen Şems-i Tebrizi‘nin tasavvufi düşüncesinin tesirinde kalan Mevlana. medresedeki görevini bırakmış uzun yıllar uzlet hayatı yaşamıştır. Bu dönemde en ‘önemli eseri olan Mesnevi‘yi yazmıştır” Bu eser dünyada tanınan bir eser olması yanı sıra Türk-İslam kültürünün de en önemli yapıtları arasında yer almaktadır.

Mevlana’nın geniş bir kesim tarafından seviliyor olmasının nedeni ondaki insan sevgisi, hoşgörü ve alçak gönüllülük gibi özelliklerdir. Bilge bir kişi olan Mevlana, şiirleri ve özlü sözleriyle etrafını ve kendinden sonraki asırları da aydınlatmıştır. Onun düşünce sisteminin kaynağını Kur’an ve sünnet oluşturmuştur. O, Allah aşkını ve hoşgörülü olmayı tasavvufi düşünce yoluyla anlatmıştır.

8. Yunus Emre

Türklerin İslam’a olan ilgisini Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle anlatan Yunus Emre’nin nerede doğduğu ve eğitim aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Kabul edilen genel görüş Yunus’un ailesinin Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy’e yerleşmiştir. Yunus Emre burada 1240 yılında doğup, 1340 yılında vefat etmiştir. Türkiye’nin pek çok yerinde Yunus Emre’nin mezarı olduğu söylenen mezar ve türbe vardır. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy, Karaman’da Yunus Emre Camii avlusu, Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü, Erzurum, Duzcu köyü bunlardan bazılarıdır. Ancak Eskişehir Sarıköy’deki mezar, Yunus Emre’nin mezarı olarak kabul edilmiştir.

Yunus Emre, Ahmet Yesevi’nin yol ve yöntemini Anadolu’da devam ettirmiştir. O, Anadolu’da İslam dininin güzelliklerini, ahlaklı ve erdemli yaşamayı, Allah ve insan sevgisini yaymıştır. Onun fikirlerinde kimseyi hor görmeme, herkese değer verme, Yüce Allah’ın yaratarak değer verdiği her şeye önem verilmesi gerektiğini benimseme vardır. O, güzel ahlak ve Allah sevgisini işlediği şiirlerinde sade Türkçeyi ve söz söyleme ustalığını ortaya koymuştur. Şiirleri “Divan” adlı eserde toplanmıştır.

Cevabınız

18
+
14
=







Başa dön tuşu