Özürsüz olarak oruç tutmamanın hükmü nedir?

Soru-CevapKategori: Genel SorularÖzürsüz olarak oruç tutmamanın hükmü nedir?
Ziyaretçi Staff sordu 4 yıl önce

1 Cevap
cozum-merkezi Staff cevapladı 4 yıl önce
Meşru özürler (Hasta Olmak, Seferilik, Şeyh-i Fani -İhtiyar- Olmak, Hayız ve Nifas Hali, Hamilelik ve Çocuk Emzirmek, Helak olma korkusu) dışında kişinin Ramadan ayında oruç tutmaması büyük günahlardandır. Daha sonra kazasını tutsa bile, zamanında (Ramadan’da) tutmadığı için günah mesuliyeti üzerinden kalkmaz. Hem kazasını tutmalı hem de tevbe istiğfar etmelidir.

Ramadandan bir gün veya daha fazla oruç tutmayan kimselerin, bunları kazâ etmeleri gerektiğinde görüş birliği vardır. Her ne sebeple olursa olsun gününde tutulamamış ramadan orucunun kazâ edilmesi gereklidir. Aynı şekilde kefâret, adak veya başlanıp bozulmuş nâfile oruçların kazâsı da gereklidir.
Başlanıp tamamlanmamış nâfile oruç meselesinde, Şâfiîler hiçbir şekilde kazâyı gerekli görmezken, Mâlikîler sadece kasten bozma durumunda kazâyı gerekli görmüşlerdir.

Ramadanda özürsüz olarak oruç tutmamak büyük günahtır. Kefâret için genel olarak önerilen üç seçenek vardır ki bunlardan birisi iki ay peş peşe oruç tutmak, ikincisi 60 fakiri doyurmaktır, üçüncüsü köle azad etmektir.

Hanefîler, kefâret seçeneklerinde sıra gözetmenin gerekli olduğunu savundukları için öncelikle iki ay peş peşe oruç tutmayı, bu mümkün olmazsa diğer seçenek olan altmış fakiri doyurma seçeneğinin uygulanabileceğini ileri sürmüşlerdir. Mâlikîler ise, sıra gözetmeksizin herhangi bir seçeneğin yerine getirilmesini yeterli görmüşlerdir.

Ramadanda oruç bozmanın kefâretle cezalandırılmasının altında, ramaaanın saygınlığına karşı işlenmiş bir suç bulunması yatar. Ramadanda oruç bozmak, ramadan ayına ve ramadan orucuna yapılmış bir hürmetsizlik olduğu için böyle yapan kimseler için kefâret öngörülmüştür. Bu espriyi dikkate alan bazı fakihler, kefâreti oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın cezası olarak değerlendirip, ramadan ayında ramadan orucuna niyet edilmediği takdirde oruç yemenin kefâreti gerektirmediğini söylemişlerdir.
Fakat bu görüş, pek anlamlı ve isabetli görünmemektedir. Çünkü, niyet etsin veya etmesin, ramadanda mazeretsiz olarak oruç yiyen/tutmayan kişi, ramadan orucuna olmasa bile ramadan ayına saygısızlık etmiş olmaktadır. Öte yandan bir ramadanda birden fazla oruç yemek durumunda sadece bir kefâretin öngörülmesi, kefâret konusunda tek başına orucun değil, bir bütün olarak ramadanın göz önünde tutulduğunu göstermektedir. Şayet kefâretin sebebi ramadan orucu olacak olsaydı, bozulan her bir ramadan orucu için kefârete hükmedilmesi gerekirdi.

Hiç oruç tutmadığı gibi dinin diğer emirlerini de yerine getirmeyen kişi, Allahın lutfetmesiyle ibadetlere başlamasıyla, önceki imani durumu için “geçmişte kafirmişim, şimdi musluman oldum” diyebiliyorsa, geçmişteki oruç ve namazlarını kaza etmesi gerekmez. Yeni müslüman olmuş gibi o andan sonraki farzlardan yükümlüdür.

Selefilerin (kefareti, sadece ‘oruçlu iken kasıtlı olarak cima etmeye’ sınırlayan) anlayışa göre; Diğer farzları yerine getirmekle beraber hiçbir mazereti olmadığı halde üzerinden pek çok Ramadan ayı geçen yani senelerce oruç tutmayan kimse tevbe ederse ona kaza gerekmez. Çünkü belli bir vakte bağlı herbir ibadeti kişi mazeretsiz olarak bile bile tehir ettiği zaman Allah Teala bunu ondan kabul etmez. Bu duruma göre kaza etmesinin bir faydası olmaz. Fakat onun tevbe etmesi ve bol bol salih ameller işlemesi gerekir. Kim tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. (Muhammed Salih el-Useymîn, Fetava, 1/536)

Mesela namaz ve orucu bir kimse vakti çıkıncaya kadar bile bile eda etmese de sonra gelip bize:
Bana kaza gerekir mi? diye sorsa, biz ona deriz ki:

Sana kaza gerekmez. Bir kimse Ramadandan bir günü terkedip o gün oruç tutmasa ve gelip bize: Bana kaza gerekir mi, diye sorsa biz ona deriz ki: Sana kaza gerekmez çünkü Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurur: “Kim bizim dinimizde olmayan bir şeyi yaparsa o iş reddedilir/ kabul edilmez.”
Sen vakte bağlı bir ibadeti vaktinden tehir ettiğin ve bu vakit çıktıktan sonra eda ettiğin zaman Peygamberin (Sallallahu aleyhi vesellem) dinde yapmadığı bir işi yapmış olursun. Dolayısıyla bu iş batıldır/geçersizdir ve sana hiçbir faydası yoktur.

Fakat bir kimse şöyle bir soru sorsa: Bir adam namazı vaktinde kılmayı unuttu ve vakti çıktıktan sonra hatırladı, buna kaza gerekir mi?

Biz bu soruya cevaben deriz ki: Evet, kaza etmesi gerekir. Çünkü Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kim uyuduğu veya unuttuğu için namazı kılmazsa hatırladığı zaman onu kılsın.”

Fakat sen bana şöyle diyebilirsin: Bir kimse kasıtlı olarak namazı terkettiği zaman onu kaza edemez diyorsun. Senin bu sözün bu hadise aykırıdır. Çünkü Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) unutan kimsenin bir mazeretli olarak namazı kaza etmeye mecbur olduğunu söyleyince kasten terkedenin kaza etmesinin gerekliliğini söylemek daha evla olur.

Sen böyle dersen biz de cevap olarak şöyle deriz: İnsanın mazereti namazın vaktiyle ilgili bir mazerettir. Bu mazeret ortadan kalktığı zaman artık namazı vaktinden sonra kılması caiz olmaz. Bu sebepledir ki, Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem); “Onu hatırladığı zaman kılsın” buyurmuştur.
Fakat vakti çıkıncaya kadar ibadeti kasten terkeden kimse onu belirlenen vaktinde eda etmemiş olur. Bu sebeple de bu ibadet ondan kabul edilmez. (Muhammed Salih el-Useymîn, Fetava, 1/537-539)

Cevabınız

9
+
14
=







Başa dön tuşu