Ö Harfi – Deyimler ve Anlamları
Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak. “Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu.”
Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak. “Fareden ödüm kopar.”
Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak.
Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı.
Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek. “Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı.”
Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır.
Ölmek var, dönmek yok: “Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır” anlamında kullanılır. “Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize.”
Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile. “Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık.”
Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi. “Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor.”
Ölüm Allah`ın emri: 1. Herkes ölecek, ölüm mukadderdir. 2. Kesin karar verme durumunda kullanılır.
Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak. “Allah yolunda ölümü göze aldı yiğitler.”
Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak. “Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!”
Ölüp ölüp dirilmek: 1. Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak. 2. Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek.
Ölür müsün, öldürür müsün?: “Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?” anlamında kullanılır.
Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar. “Ömrü billah yalan söylememiştir o.”
Ömrüne bereket: “Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun” anlamında kullanılır.
Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek. “Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi.”
Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam.
Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak. “Bu ev için bir ömür çürüttüm ben.”
Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak. “Uzun bir ömür sürdü dedem.”
Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş.
Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek. “Haydi ön ayak ol da koşsunlar biraz.”
Öne düşmek: 1. Önderlik ya da kılavuzluk etmek. 2. En önde yürümek.
Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan. “Önüne gelene sordu ama bulamadı.”
Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek. “Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy.”
Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek. “Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar.”
Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse).
Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri. “Öteden beri sevmem ben onu.”
Ötesi çıkmaz sokak: “Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez” anlamında kullanılır.
Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak.
Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir.
Özür dilemek: 1. Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek. 2. Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek. “Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım.”
Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse. “Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor.”