L Harfi – Deyimler ve Anlamları
Laf (söz) altında kalmamak: Bir münakaşa sırasında söylenen her dokunaklı söze karşılık vermek, söz altında ezilmemek.
Laf (söz) aramızda: “Söyleyeceğim sözleri başka biri duymasın, bilmesin, konuştuklarımız aramızda kalsın” anlamında kullanılır. “Laf aramızda, Ali yine öç alacağım demeye başlamış.”
Laf atmak: 1. Dokunaklı sözlerle sataşmak, uzaktan işittirmek. 2. Karşılıklı söyleşmek, konuşmak. 3. Sözle sarkıntılık etmek. “Laf atarak beni sinirlendirmye çalışıyorlardı.”
Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak. “Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar.”
Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan. “Laf ebeliğini bırak da ne söyleyeceksen söyle!”
Laf etmek: 1. Konuşmak. 2. Bir şeyi dedikodu konusu yapmak. “Akşam buluşalım da iki çift laf edelim.”
Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Birinin sözünü bitirmesine fırsat vermemek, onu susmak zorunda bırakmak, konuşmasını önlemek. “Ağzını açar açmaz lafı ağzına tıkadılar adamcağızın.”
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek. “Beni görünce ne diyeceğini şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı.”
Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek.
Lafı (sözü) çevirmek: Konuşmasının sakıncalı bir biçim aldığını fark edince söze başka bir yön vermek, başka konuya geçmek. “Beni görünce birden nasıl da sözü çevirdi.”
Lafını (sözünü) etmek: Bir şey üzerinde konuşmak. “Artık lafını etmeyin şu adamın!”
Lafını (sözünü) bilmek: Tutarlı ve mantıklı konuşmak, sakıncalı olmayan ve birini kırmayan sözler söylemek, saygılı ve yerinde konuşmak. “O daima lafını bilir bir insan olmuştur.”
Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak. “Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden.”
Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden. “Kızma canım, laf olsun diye söylemiştir o sözleri.”
Laf (söz) taşımak: Aralarını açmak maksadıyla birinin bir kimse hakkında söylediği hoş olmayan sözlerini o kimseye ulaştırmak, söz getirip götürmek. “O laf taşıyıcı adamdan uzak durmalısın.”
Laf (söz) yetiştirmek: Bir söze karşılık vermekte gecikmemek, durmadan konuşmak.
Laf (söz) yok: “Kusursuz, eksiksiz, eleştirilecek bir yanı dahi yok” anlamında kullanılır. “Arkadaşıma laf yok, o mert mi mert biridir.”
Lahavle çekmek: Sıkıntıyı, öfkeyi gidermek, sabır telkin etmek için “Lahavle” ile başlayan duayı okumak. “Lahavle çekmekden başka bir şey yapamadım.”
Lamı cimi yok: “Hiçbir bahane, itiraz, mazeret, duraksama, karşı gelme yok” anlamında kullanılır. “Lamı cimi yok, bu akşam bize geleceksiniz, tamam mı?”
Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak.
Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak.
Leşini çıkarmak: Çok feci dövmek. “Beş kişiydiler, adamın leşini çıkardılar.”
Leşini sermek: Öldürmek. “Ben de onun leşini sermezsem…”
Leyleğin yuvadan attığı yavru: Yakınlarından ilgi görmeyen, çevresinin uzaklaştırdığı kimse.
Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek. “Ağzında lokmalar büyümeye başladı, gözleri dolu dolu oldu.”
Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak.
Lök gibi oturmak: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak. “Sedire lök gibi oturunca gacur gucur sesler duyuldu.”
Lügat paralamak: Anlaşılmaz, süslü, parlak, ağdalı, konuşma dilinde geçmeyen kelimelerle konuşmak. “Lügat paralamak hoşuna gitmeye başlamıştı.”
Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek.