Narsisizm
Narsisizm kavramı, kendini cinsel obje olarak alma şeklindeki fetişizm biçimini belirtmek üzere psikoloji literatüründe ilk kez 1887’de Binet tarafından kullanılmıştır. Ardından seksologlar tarafından cinsel bir sapma olarak; homoseksüellerde görülen bir öz sevgi biçimi olarak ve yüzyılın başında bir cinsel ‘sapıklık’ (perversion) olarak kullanılmıştır. Ancak terim, Eski Yunan mitolojisinde Narsis mitosunda, bir kişinin kendine aşkı anlamında zaten mevcuttur.
Narsis mitosunun klasik versiyonunda, Narsis, çocukluğundan beri bir aynada kendi görüntüsünü hiç görmemiştir; Kahin Tiresias, Narsis’in kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını söylediğinden ana-babası (Lephisos ırmağı ve Liriopa adlı Nympha) onu yansıtıcı yüzeylerden uzak tutmuştur.
Bir gün, Nympha Echos’un aşkını geri çeviren Narsis, tanrıların gazabını üstüne çekmiş ve başı boş bir gezgin gibi dolaşmaya mahkum edilmiştir. Susuz bir durumda oradan oraya dolaşan Narsis, bir su kaynağında su içmek isterken, kendi yüzünü görür, hayran olur, büyülenir. Önce onu bir başkası zanneder, tutmak için kollarını suya daldırır, ama imaj ellerinden kayıp gitmektedir. Bu imkansız aşkın işkencesi içersinde, aşkının objesinin kendisi olduğunu farkeder.
Kendisinden sıyrılıp kopmak ister ve kendi kendine acımasızca vurur ve nihayet ölür. Matem içindeki kız kardeşleri saçlarını kestirirler, Narsis’in vücudunu odunlar üzerine koyup yakmak isterler, fakat Narsis’in bir çiçeğe dönüştüğünü farkederler.
Narsis mitosunun Pausanius’a ait diğer versiyonunda, bir ikiz figürü vardır. Narsis suyun yüzeyinde kendi yüzünü ve bir bakıma kendi yüzünde ikizinin yüzünü görür. Burada kendine aşkı diğerinin aşkıyla karışır; bir tür ego-alter, ben-diğeri ilişkisi vardır; Narsis diğerinde kendini, kendinde diğerini sever. Bu anlamda kendi kendini sevme olarak narsisizm, kişilerarası ilişkilere gönderir.