Maden Kömürü
Sanayi alanındaki gelişmeler İngiltere’den dış ülkelere sıçramış bulunuyordu. XVIII. yüzyılın başından beri Fransa, İngiltere’de gerçekleştirilen teknik gelişmeleri ilgiyle izlemiş ve Gabriet Jars (1732-1769) adlı genç bir sanayici Manş’ın ötesine göndermişti. Jars’ın görevi maden işletmelerinde uygulanan yeni yöntemleri incelemekti. Ne var ki, İngiliz kapitalizmini öğrenen Fransızlar, ülkenin iktisadi hayatında söz sahibi olmak ve daha çok insiyatif elde etmek hevesine kapıldılar. Loncaların umutsuzca direnişleri ve soyluların emek konusundaki önyargıları artık eski gücünü yitirmişti.
Hisse senetleri çıkartan ilk şirketlerden Anzin Madenlerinin (1757) hissedarları arasında, burjuvalardan başka Croy, Charost ve Chaulnes dükleri de vardı. Maliye Bakanı Turgot da özel teşebbüsleri destekliyordu. Yeni kredi şekilleri, 1724’te Paris Borsasının ve 1757’de ilk Fransız Deniz Nakliyat Sigorta Şirketinin kurulmasına, fabrikaların çoğalmasına ön ayak oldu. Fabrikalarda işbölümü esası gittikçe yerleşiyor, seri imalat artıyordu. Bu arada 1777’de Rouen’de ilk “Jenny”nin işletmeye girdiğine de işaret etmeden geçmeyelim.
Avrupa’nın bütün ülkelerinde temel sanayi hâlâ giyim ve top dökümcülüğüydü. Daha doğrusu bu sanayilere öncelik veren krallardı. Bu yüzden ilk teknik okullar kurulmaya (birincisi 1745’te Brunswick’deki (Almanya) oldu Ve maden mühendisleri yetiştirilmeye başlandı. Aynı nedenle bilim adamları bu tekniğe doğru eğilmek zorunluluğunu duydular. Bu alanlara önem verilmesinin nedeni maden sanayinin silah imalinde başta gelmesi ve dokuma sanayinin de hem orduyu giydirmesi hem de dış pazarlarda kazanç sağlamasıydı.
İngiltere, bu sanayileri ilk geliştiren ülke olmanın bedelini pahalı ödedi. Demirin maden cevherinden ayrılması için kullanılan yüksek fırınlar oburca odun yutuyorlardı, öte yandan, yün sanayinin sağladığı yüksek kazanç, toprak sahiplerinin hayvanlarını beslemek için tarlalarını otlak haline getirmelerine yol açmıştı. Bunun için de ormanları kesmekten bile çekinmiyorlardı. Geriye kalan ormanları da maden sanayii yutuyordu. O koskoca Dean ormanlarının yerlerinde yeller esiyordu. Böyle giderse kısa bir süre sonra, o obur ağızlara atacak bir dalcık bile bulunamayacak; İngiltere kendi madenlerini işletmemesi sonucu, demiri İsveç’ten getirmek zorunda mı kalacaktı?
İşte 1625’te, Dudley adlı bir genç kendi kendine bu soruyu soruyordu. Birmingham’da babasına ait bir fabrikanın basma geçmiş, çevredeki ormanlar tükendikçe üretiminin de düştüğünü görmekteydi. Bu durumda, odundan başka bir yanıcı madde bulmak zorunluydu. Bu, taşkömürü olabilir miydi?
O güne kadar hiç bir rolü olmadığından, maden kömüründen hemen hemen hiç söz etmemiştik. Antik Çağ’ın insanları tarafından maden kömürü çok az kullanılmıştı; çünkü evlerini ısıtmak için bol odunları ve mekanik güç elde etmek için de köleleri vardı. Yalnız Çinliler özellikle porselenleri pişirmek için maden kömürü kullanmışlardı. Kısacası, zorunlu olmadıkça maden kömüründen yararlanmak kimsenin aklına gelmemişti.
XII. yüzyıldan başlayarak odun konusunda kaygılar baş gösterdi. Isınma, ev yapımı, gemiler ve makineler, ormanların kökünü kurutacağa benzerdi; sonra yakıt sorunu, özellikle Belçika, İngiltere, Ruhr gibi sanayi bölgelerinde başta geliyordu. Ancak insanlar bunca zamandır küçümseyerek baktıkları “siyah taşı” nasıl oldu da düşünebildiler?
Bir söylentiye göre, maden kömürü Houillos adlı bir Belçikalı demirci tarafından keşfedilmiş. Adamcağız (1197 yılında) bir gün sönmüş ocağının başında yoksulluktan bitkin oturup kara kara düşünürken oradan geçen kır saçlı, kır sakallı bir ihtiyar, demirciyi öyle umutsuz görünce haline acımış, “Dostum,” demiş, “komşu dağa çık, toprağı kaz, demirini dövmek için birebir gelecek bir kara toprak damarı bulacaksın”. Bunu duyan Houillos koşmuş, ihtiyarın dediğini yapmış. Ondan sonra artık ocağı da yanmış, aşı da pişmiş. Houillos, sırrını başkalarına açıklamaktan çekinmemiş. Böylece bu kara taşa Fransızcada “Houil’e” adını vermişler.
Bu anlatılanlar gerçeğe uysun, uymasın, şurası kesindir: 1224’ten beri Belçika kömür madenleri işletilir. İngiltere 1239’da Newcastle’da, Fransa 1320’de Rochela-Moliere’de, Almanya 1429’da Ruhr’da kömür madenleri işletmeye başladı. Ne var ki, bu yataklardan çıkarılan kömürlerin verimi düşüktü Üstelik, bazı hastalıklara sebep olmak, hanımların tenlerini, soldurmak, çamaşırları kirletmek vb. sakıncaları göze battığı gibi yaydığı kükürt kokusundan ötürü şeytansal bir özü olduğuna da inanılıyordu. Öyle ki, 1340’a kadar ancak ender sayıda kişiler bunu kullanmak cesaretini gösterdiler.
ya çok güzel ama çok kısa yassanız diyom çok uzun istemiyorum
rebiraz uzun yinedegüzel beyendim