Johari Penceresi

Johari Penceresi, insanlar arasındaki ilişkide, kişi tarafından bilinen yani paylaşılan ya da kişinin kendi tarafından bilinmeyen, paylaşılmayan iletişimi inceleyen bir yöntemdir.

Amerikalı iki psikolog Joseph Luft ve Harry Ingram tarafından 1955 yılında ortaya atılmıştır. İsimlerinin baş harflerinin birleşmesiyle (Jo-Hari) oluşturulan kavram, Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’ta geliştirilmiştir.

Johari penceresi kişinin kim olduğunu anlaması için güzel bir başlangıç sunuyor. Kendimizi gördüğümüz kişiyle başkalarının gördüğü kişi arasında bir fark var. Bu fark az ya da çok olabilir. Hatta kişinin gerçeklik algısının kırılmasına bağlı olarak dramatik de olabilir. Johari penceresi kendimizle ilgili alanları dörde ayırarak bunların belirginleştirilmesi üzerine etkinlikler öneriyor. Bu anlar; açık alan, gizli alan, kör alan ve bilinmeyen alan.

Sizi tanıyanlardan sizi tanımlayan sıfatları listelemeleri ya da bir olayda nasıl davranacağınızla ilgili tahminler yapmalarını istemek kişinin kendini nasıl gördüğü ve dışarıdan nasıl göründüğü hakkında bazı bilgiler verebilir. Bu dört alan üstünde dikkatle düşünülmesi kendini tanımaya çalışan bireyin farkındalığını arttıracaktır. Johari penceresi tekniğini yönetim bilimleri bağlamından kopararak psikoloji ile ilgisini konuşmak ilginç olabilir. Özellikle kör alan ve bilinmeyen alan üzerinde ciddiyetle durmaya değerdir.

Açık alan

Sizinle ilgili hem sizin hem de başkalarının bildiği alandır. Birey ve çevrenin aynı düşündüğü özelliklerimiz bu alana girer. Kendimizi çalışkan bir insan olarak görüyorsak ve çevremizdeki insanların bizle ilgili fikri de buysa bu açık alana ait bir özelliğimizdir. Yönetim bilimleri alanında tüm iletişimi açık alana taşımanın çeşitli faydaları vardır.

Saklı alan

Saklı alan ya da gizli alan ise sizin bildiğiniz fakat başkalarının bilmediği özelliklerinizdir. Başka insanların henüz bilmediği ya da göstermediğiniz yönleriniz. Bu alanın açık alana taşımak ya da taşımamak ya da nerede bunun yapılıp yapılmayacağına karar vermek faydalı olabilir. Bir özelliğin saklı alanda kalmasının bizim için iyi olmadığını düşünüyorsak onu açık alana taşımak iyi olacaktır.

Diyelim ki belli bir ortamda insanlarla samimi olduğunuzda çeşitli zararlar göreceğinizi düşünüyorsunuz. İnsanların size olan saygılarının azalacağını düşünüyorsunuz. Böyle bir durumda sıcakkanlı olduğunuzu bildiğiniz halde çevreye bunu göstermeyebilirsiniz. Sanıyorum insanların kurumlar gibi şeffaf olması gerekmez. Bizi biz yapan şeylerden biri de saklı alanlarımızdır.

Kör alan

Kör alan ve bilinmeyen alan Johari penceresinin can alıcı noktaları sanırım. Açık alan ve saklı alan biraz daha gündelikken kör alan ve bilinmeyen alan üzerine daha çok düşünülebilen alanlar. Buradaki zorluk artık bireyin elindeki kendini tanımayla ilgili araçların bir işe yaramamaya başlamasıdır.

Kör alan ise bizde olan fakat başkalarının farkında olup bizim fark etmediğimiz özelliklerimizdir. Kendimize kanaat ile baktığımız için kendimizi abartma eğilimindeyizdir. Bazı iyi ya da kötü özelliklerimizi fark etmeyebiliriz. Başkaları ise bunları görmekte zorlanmayabilir. Bize kanaatle bakmayan gözler bizle ilgili sorunları daha kolay görebilir. İnsanlar dostlarının yanında altı yılda öğrenemeyeceği kusurlarını sevmeyenlerinin yanında altı saatte öğrenebilir gibi bir söz vardı.

Bize bizim zekamızdan değil de başka bir zekadan bakış bizi tanımlamak için bize yardımcı olabilir. Keskin bakışlı gözler vardır. “Her herkesi kör alemi sersem mi sanırsın? En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun” diyen Ziya Paşa haklıdır. Kendini tanıma yolundaki birey bu kör alanlarını keşfetmeye çalışmalıdır ve bu alanın keşfi için başkalarına ihtiyaç vardır. Kendimizi tanımak ve kör alanlarımızı ortaya çıkarmakla ilgili bir şeyden bahsetmek istiyorum. Finansal piyasalar da insanın daha önce çok farkında olmadığı bazı özelliklerini görmesini sağlayabilir. Hatta onu şekillendirmesini bile sağlayabilir.

Bilinmeyen alan

Bilinmeyen alan ise hem bizim hem de çevrenin farkında olmadığı bizle ilgili özelliklerdir. Kör alandan daha da zordur bu alanla uğraşmak çünkü çevremiz ya da biz bu alanı kolay kolay açık alana ya da saklı alana kaydıramayız. Biraz felsefi-bilimsel bağlamda ele almaya çalışalım. Hem bizim hem de toplumun farkında olmadığı bu adeta Zizek’in bilinmeyen bilinmeyenlere yaptığı vurguya benzer alan neyle ilgili ya da neyin nesi olabilir?

Çevremizdekiler de bu özelliklerin farkına varamıyor çünkü bunu ayırt edecek göz onlarda da yok. Erkeklerin ya da kadınların daha kolay fark ettiği şeyler olabilir mi? Ya da bir kültürün daha kolay fark edip diğer kültürün daha zor fark ettiği özellikler. Doğulu toplumlar ile Batılı toplumlar arasındaki farkları ele alan bazı araştırmalar var. Richard Nisbett meşhur akvaryum deneyini yaptığında şunu görmüştü: Kendilerine akvaryum resmi gösterilen Amerikalılar resmi anlatırken eylem halinde olan balığı tasvir ederlerken Japonlar balığa değil de akvaryuma bir bütün olarak dikkat etmişti.

Kişinin hem kendisi hem de başkaları tarafından bilinmeyen özelliklerini içermektedir. Bilinmeyen alanı geniş olan kişilerin ne yapacakları kestirilemez. Kuralcı ve mesafelidirler. Birer kapalı kutudurlar. Bilinmeyen alanı geniş olan insanlar, davranış ve düşüncelerini gizlerler ve çatışmadan kaçınırlar. Bu alanın bilinçaltı veya bilinçdışı bilgileri içerdiği söylenebilir. Rüyalar da bu alanın içerisindedir.

TiTaNiC

İnternet ortamında hobi amaçlı yayınladığı içeriklerle kullanıcılara doğru bilgilere ulaştırmayı ve eğlendirmeyi hedeflemektedir...

İlgili içerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu