Günümüzden Geçmişe
İnsanı insan yapan nostaljidir. Eski hatıralar, eski filmler, eski şarkılar vs.
Kimisi sevmez belki ama kimiside çok sever nostaljileri. Başta ben severim. Siyah beyaz filmleri, 60’lı yıllardan kalma şarkıları, eskiden kalma tatları. Bir Zeki MÜREN şarkısı çalsa sabaha kadar oturup dinlerim hiç sıkılmadan. Yada siyah beyaz bir filmi hiç sıkılmadan izlerim. Çünkü onlar beni tanımlıyor. Yaşımdan kaynaklı bir durum değil 90’lı yılların çocuğuyum. Sadece aileden gelme bir alışkanlık sonucu bu şekildeyim.
Günümüzde ki dizileri izlemem bir iki tanesi haricinde. Neden izlemem ya da hangilerini izlerim izlediklerimi niçin izlerim onların hakkında yazmak istiyorum izninizle.
Günümüzde ki diziler, filmler belli başlı konuları ele alıyorlar ve tüm dizilerde filmlerde aynı konu oluyor. Küfür ile komedi yapacaklarını sanıyorlar veya bir erkek iki kız kardeş oluyor. Kızların ikisi de aynı çocuğa aşık oluyor. Tüm filmlerin konusu bu ikilem arasında. Ama efendim eski filmler öyle mi?
Kemal SUNAL, Sadri ALIŞIK, Metin AKPINAR, Zeki ALASYA ve diğerleri öylemi. Küfür etmeden güldürüyorlar. Ama günümüzde iki kelimesinden birisi küfür. Küfre aç insanlarda gülüp duruyorlar. (Affedersiniz.) Adamın anasına bile küfür etsen adam orada kahkahalar ile gülecek. Buna eminim.
Sonra efendim şarkılara gelmek istiyorum. 2006 yılında şarkı söyleyen Seray SEVER’i hatırlarsınız. O ses tonunu. Bilgisayar üzerinde ne kadar oynama yapsalar bile ses berbattı. Ama eski şarkıcılar doğal halleriyle söylüyorlar. Ki o zamanlarda ki teknoloji bu zamanlarda ki gibi değil oynama yapılsın.
Zeki MÜREN, Müzeyyen SENAR, Ajda PEKKAN, Semiramis PEKKAN ve diğerleri o kadar güzel ve tiz sesleri var ki taş plaktan günümüze kadar hala dinleniyor.
Kısaca ben nostaljiyi daha çok seviyorum. O zamanlar yani 90’lı yıllarda bilgisayar her eve girmemişti ve inanın ki o zamanlar herşey daha güzeldi. Arkadaşlıklar vardı. Gerçek yüz yüze görüştüğümüz arkadaşlıklar. O zamanlar dışarılara çıkıp oynayabildiğimiz, ağaçlardan taze meyveler yiyebildiğimiz, dizlerimizin üstüne düşüp yaralandığımız, arkadaşlarımızın yanında ağlayamadığımız annemizden dayak yiyeceğiz korkusuyla eve gelemediğimiz zamanları anlatıyorum sizlere. Bilgisayar yoktu evlerde ama atariler vardı. Saat 7:30 8:00 gibi herkes evdeydi ve dışarıda bıraktığımız oyunları evlerde devam ediyorduk. Arkadaşlarımız anneleriyle oturmaya geliyorlardı. Sobanın arkasında oturup fıkra anlatıyorduk yada soğuk odalarda kör ebe oynuyorduk. Zamanın ne zaman geçtiğini anlamazken çok eğleniyorduk. Şimdilerde ise hiç biri bu eğlencenin tadını bilmiyor. Diziler dizi değil,şarkılar şarkı değil.
Tabi herkes nostalji sevmez başta dediğim gibi. Bende dizileri sevmiyorum bir iki tanesi haricinde. O dizilerde absürt komedi dizileri. Leyla ile Mecnun ve İşler Güçler. Adamların film anlayışlarında ki felsefeler olduğundan daha değişik ve küfürsüz güldürmeyi başarıyorlar. İnsanların inandıkları saçma olan konularla dalga geçiyorlar, bizlere sunuyorlar. Bu konudan dolayı da öncelik sıram ilk önce nostalji geliyor. Sonrasında dediğim gibi Leyla ile Mecnun ve İşler Güçler Dizisi.