Atatürk’ün sanata verdiği önem nedir?
1 Cevap
Atatürk’ün sanata verdiği önem
Atatürk, sanata, özellikle de güzel sanatlara pek düşkündü. Sanatçıya büyük değer veren Atatürk: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz… Fakat sanatkar olamazsınız.” sözleriyle sanatçıya: “Sanat güzelliğin ifadesidir; bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, bina ile olursa mimarlık olur. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir…” sözleriyle de sanata verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur.
Atatürk’ün sanatçı kişiliği ve bu kişiliğin, sanat ve sanatçı kavramlarına nasıl bir anlam vermiş olabileceği, kendisine ait tanımları olmadığından, ancak onun söylem ve yaptıklarıyla açıklanabilir. Bu tanımlamaları yaparken, kendisinin düşünce ve davranışlarını yorumlayarak, sanat ve sanatçıya yaklaşımlarını ortaya çıkartabilmek ve bunlardan yola çıkarak, Atatürk’ün bu kavramlara yüklediği anlamları ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.
Atatürk’ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiir’le atılmıştır. Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk’da, başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilimsel bir eserin, sanatsal bir estetik içerisinde sunulduğu gözlerden kaçmayacaktır.
Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu harekete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları harekete geçirebilmiştir. Atatürk’ün, bir çok yaptıkları ile o’nun sanatçı kişiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfalar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.
Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul etmiş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurumsallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kurunuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir.
Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, ikincisi toplumsal düzenlerinin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anlamı “Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü19” olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbirlerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştirerek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir
Atatürk, sanata, özellikle de güzel sanatlara pek düşkündü. Sanatçıya büyük değer veren Atatürk: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz… Fakat sanatkar olamazsınız.” sözleriyle sanatçıya: “Sanat güzelliğin ifadesidir; bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, bina ile olursa mimarlık olur. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir…” sözleriyle de sanata verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur.
Atatürk’ün sanatçı kişiliği ve bu kişiliğin, sanat ve sanatçı kavramlarına nasıl bir anlam vermiş olabileceği, kendisine ait tanımları olmadığından, ancak onun söylem ve yaptıklarıyla açıklanabilir. Bu tanımlamaları yaparken, kendisinin düşünce ve davranışlarını yorumlayarak, sanat ve sanatçıya yaklaşımlarını ortaya çıkartabilmek ve bunlardan yola çıkarak, Atatürk’ün bu kavramlara yüklediği anlamları ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.
Atatürk’ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiir’le atılmıştır. Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk’da, başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilimsel bir eserin, sanatsal bir estetik içerisinde sunulduğu gözlerden kaçmayacaktır.
Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu harekete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları harekete geçirebilmiştir. Atatürk’ün, bir çok yaptıkları ile o’nun sanatçı kişiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfalar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.
Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul etmiş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurumsallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kurunuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir.
Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, ikincisi toplumsal düzenlerinin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anlamı “Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü19” olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbirlerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştirerek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir
Cevabınız