N Harfi – Deyimler ve Anlamları
Nabzını yoklamak: Eğilimini, niyetini, düşüncelerini, arzularını anlamaya çalışmak. “İşçilerin nabzını yoklayın da zam konusunu öyle düşünelim.”
Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Hemen her işte kendi çıkarını düşünerek hareket etmek.
Nam almak: Tanınmak, ünü her yerde duyulmak.
Namus belası: Namusunu, şerefini, itibarını korumak için katlanılan sıkıntılı durum, kabullenilen zarar ziyan. “Namus belasına az kaldı canından oluyordu delikanlı.”
Nane molla: 1. Dirençsiz, güçsüz kimse. 2. Çok sık hastalanan, sağlıksız kimse. 3. Üşengeç, bir iş yapmaktan kaçınan. “Ne nane molla bir adamsın, kalk da biraz çalış.”
Nara atmak: Yüksek bir sesle haykırmak, kabadayıca bağırmak. “Birahaneden çıkan sarhoşlar edepsizce nara atmaya başladılar.”
Nato kafa nato mermer: “Söz anlamaz, söz dinlemez taş gibi kafa” anlamında kullanılır.
Naza çekmek: Kendini ağır satmak, bir isteği yerine getirmekte yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davranmak. “Kendini naza çekmeye bayılır bizim kız.”
Nazı geçmek: İstediklerini yaptıracak kadar hatırı sayılır olmak. “Babası, kasabada oldukça nazı geçen bir insandı.”
Ne akar ne kokar: Kimseye ne faydası ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kimseler için kullanılır.
Ne çare: Çaresi yok, elden bir şey gelmez. “Ne çare ki onu durdurmamız mümkün değil.”
Ne çıkar: 1. Ne zararı var? 2. Bir sonuç vermez. 3. Ne fayda, ne zarar umulur. “Biraz sert konuşmuşsam, ne çıkar bundan?”
Neden sonra: Bir süre geçince, her şey olup bittikten sonra, çok zaman sonra. “Neden sonra babam da geldi.”
Ne dese beğenirsin?: “Nasıl, beklenmeyen bir söz söyledi biliyor musun?” anlamında kullanılır.
Ne fayda: Artık neye yarar.
Nefes aldırmamak: Dinlenmesine fırsat vermemek, sıkıştırmak, rahat bırakmamak. “Nefes aldırmadı bize, sabaha kadar çalıştırdı.”
Nefesi kesilmek (tıkanmak): Güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak. “Bir yumrukta nefesini kesti adamın.”
Nefes nefese gelmek: Koşarak, sık sık soluyarak, heyecanlı ve yorulmuş bir şekilde (gelmek). “Kapıdan içeri nefes nefese girdi.”
Nefes tüketmek: Bir şeyi anlatmaktan çok yorulmak. “Boşuna nefes tüketiyorsun, baksana anlamıyor.”
Nefsine yedirememek: Kendine yakıştıramamak, o şeyi yapmayı kendisi için onur kırıcı, ağır bulmak. “İki yüzlülüğü bir türlü nefsine yediremiyordu.”
Nefsini körletmek: Birtakım yollarla iştah duygusunu dindirmek. “Nefsini körletmeden iyi bir kul olamazsın.”
Ne güne duruyor?: “Şimdi yapmazsa, ne zaman yapacak” anlamında kullanılır. “Gitsin istesin kızı, daha ne güne duruyor?”
Nefsini yenmek: Arzularının, ihtiraslarının önüne geçebilmek.
Ne günlere kaldık!: “Eskiden daha iyiydi, zaman değişti, düzen ve usuller başkalaştı, çok kötü günler geçiriyoruz” anlamında kullanılır.
Ne hâli varsa görsün!: Uyarılara, öğütlere kulak asmayan insanlar için “ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmiyor” anlamında kullanılır.
Ne idiği belirsiz: Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen. “Ne idiği belirsiz bir yığın insan hükümette yer almış.”
Ne mal olduğunu anlamak: Asıl niteliğini, işe yaramaz oluşunu, kötü niyet beslediğini anlamak. “Onun ne mal olduğunu şimdi anlarız.”
Ne mene: Ne türlü, nasıl, ne çeşit?
Ne od var ne ocak: Aşırı yoksulluğu, geçim darlığını anlatmak için kullanılır.
Ne oldum delisi olmak: Beklemediği bir duruma yükselip şımarmak, ölçüsüz hareketler yapmak. “Dikkat et, ne oldum delisi olan insanlar gibi olma.”
Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı, ne olacağı belli değil. “Şemsiyeni al, ne olur ne olmaz, yağmura yakalanabilirsin.”
Ne pahasına olursa olsun: Her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak, ne kadar büyük fedakârlık isterse istesin. “Ne pahasına olursa olsun ben bu işi bitireceğim.”
Nerede akşam orada sabah: “Gece kalacağı bir yeri yok, neresi rast gelirse orada kalıp yatar” anlamında kullanılır.
Nereden nereye: 1. Uzak, dolaylı bir ilişki ile. 2. Şaşılacak şey, olacak gibi değil! “Nereden nereye, kim derdi ki biz karşılaşacağız!”
Ne şiş yansın ne kebap: “İki taraf da korunsun, gücendirilmesin, ikisinin de zarar görmeyeceği bir yol bulunsun” anlamında kullanılır.
Ne tadı var ne tuzu: Hoşa gidecek, zevk alınacak, beğenilecek bir şey değil. “Ne tadı var ne tuzu yaptığım işin.”
Nevri dönmek: Çok öfkelenmek, sinirlenip kızmak ve bu sebeple rengi değişmek. “Saygısızca konuşmaya başlayınca nevri döndü, öfkeyle elini kaldırdı.”
Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey fedakârlığı gerektirdiği hâlde, fedakârlığa yanaşmayan ama istediğinden de vazgeçmeyen kimseler için kullanılır.
Ne yer ne yedirir: Kimsenin yararlanmasını istemez, kendi de yararlanmaz.
Neye uğradığını bilememek: Beklenmedik bir durumla karşılaşıp hiçbir şey yapamamak, şaşırıp kalmak. “Ocak birden alev alınca neye uğradığını bilemedi.”
Niyet etmek: Bir şeyi yapmayı zihninde tasarlamak, düşünmek. “Ona hediye almaya niyet etmişti.”
Niyeti bozuk: Kötü bir davranışta bulunması beklenen, kötülük düşündüğü sezilen. “Niyeti bozuk bunların, sakın ilişmeyin.”
Noktası noktasına: Tastamam, eksiksiz, tamamen, birbiriyle tıpatıp aynı. “Noktası noktasına hatırlıyorum o kavgayı.”
Not düşmek: Yazılı metnin bulunduğu sayfanın bir köşesine, konuyla ilgili birkaç cümle yazmak.
Notunu vermek: Kıymetini tespit etmek, ne nitelikte bir kişi olduğu konusunda kanıya varmak. “Hâlâ notunu veremedin mi o adamın?”
Nuh der peygamber demez: Son derece inatçıdır, düşüncelerini bir türlü değiştirmez, söylediklerinde ve inançlarında direnir.
Nuh Nebi’den kalma: Çok eski modası geçmiş, köhnemiş (eşya, bina). “Nuh Nebi’den kalma bir koltukta oturuyordu.”
Numara yapmak: Bir hareketi yalandan yapmak, bir şeyi gerçekmiş gibi söyleyerek karşısındakini aldatmak. “Ona öyle bir numara yapacağım ki şaşkına dönecek.”
Nur topu: Gürbüz, sağlıklı, çok güzel ve temiz çocuklar için söylenir.
Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak. “Katili karşısında görünce nutku tutuldu.”